İbadet'in Gerçek Anlamı
İslam kardeşleri! Biz Müslümanların çok kullandığı fakat anlamını pek bilmediği bir sözcük var: İbadet. Bu sözcüğün gerçek anlamını kavramak çok önemlidir.
Allah, yaratılmamızın biricik sebebinin, hayatlarımızın amacının sadece ona ibadet ve hizmet etmek olduğunu söylüyor.
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat 56)
Şüphesiz ki bu da İbadet'in anlamını çok iyi bilmemizin gerektiğini gösteriyor. Aksi taktirde yaratılma amacınızı yerine getiremezsiniz. Gerçekleşmeyen amaçsa başarısızlıktır. Bir doktor hastasını iyileştiremiyorsa işinde başarısız sayılır. Bir çiftçi iyi ürünler yetiştiremiyorsa o da başarısız sayılır. Aynı şekilde siz de eğer yaratılış amacınızı, İbadet'i yerine getiremiyorsanız, başarısız sayılmalısınız. O zaman beni iyi dinleyin ve İbadet'in önemini iyi kavrayarak sürekli aklınızda tutun. Hayatınızın başarısı ya da başarısızlığı buna bağlıdır.
İbadet'in Anlamı
O zaman ibadet nedir?
İbadet kelimesi Arapça'da işçi ve kul anlamına gelen abd kökünden türemiştir. O zaman ibadet'te bir işçi ya da kulun yerine getirmeleri gereken sorumluluklardır. Eğer bir insan bütün hayatını sadece başka bir insana hizmet ve itaat ederek geçiriyorsa ve bir kölenin efendisine davranması gerektiği gibi davranıyorsa o hizmet ettiği kişinin kuludur. Fakat o, işçi gibi kabul edilip yaptığı iş için kendisine para ödendiği halde efendisine itaat ve hizmet etmemişse isyan ve sadakatsizlikten suçludur.
Bir kul efendisine nasıl davranmalıdır?
Bir kulun ilk görevi, sadece kendi efendisini tanımaktır. Onu besleyen, koruyan ve yaşatan efendisine tamamen inanmalı ve başka hiç kimseye bağlılık göstermemelidir.
İkinci görev, efendisine her zaman itaat etmek, bütün emirlerini titizlikle yerine getirmek, kendi istek ve düşüncelerine ya da bir başkasınınkilere kapılmaktan kaçınmaktır. Bir kul her zaman ve her durumda bir kuldur, itaat edeceği emirleri seçmeye, itaat etmemeye ya da işine geldiği zaman çalışıp gelmediği zaman sorumluluklarını ihmal etmeye hakkı yoktur.
Bir kulun üçüncü görevi efendisine saygı göstermek ve ona tapmaktır. Saygı gösterdiğini belli etmek için onun gösterdiği yolu takip etmelidir. Eğer inancı ve itaati sürekli ve güçlüyse, her çağırdığında onun huzurunda olmalıdır.
O zaman, efendiye bağlılık, ona itaat, saygı ve tapma gibi özellikler bir araya gelince ibadet'i oluşturur.
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat 56) derken Allah bizden her şeyin üstünde sadece O'na bağlı olmamızı, sadece O'nun emirlerini yerine getirip, sadece O'na dizlerimizin üstünde ve eğilerek saygı göstermemizi istemiştir. Kur'an'ın her yerinde ibadet sözcüğü bu anlamda kullanılmıştır. Bu aynı zamanda Peygamberimiz'in (s.a.v) , ve ondan önceki peygamberlerin (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) öğütlerinin özünü oluşturmaktadır. Hepsi aynı mesajla gelmişlerdir. "Allah O'ndan başkasına tapmamanızı emretmiştir." (Yusuf 40) bağlılık göstereceğiniz tek bir hakim var, o da Allah'tır; itaat edeceğiniz bir tek kanun var, o da Allah'ın kanunudur ve ibadet edeceğiniz tek bir varlık var o da Allah'tır.
İbadet'i Yanlış Anlamak
Şimdi daha sonraki durumlara bakalım
Bir hizmetkar efendisi tarafından kendisinden istenen görevleri yerine getirmek yerine, onun karşısında ellerini kavuşturup sürekli ismini tekrar ediyorsa onun için ne dersiniz? Efendisi ona diğer insanlara olan yükümlülüklerini yerine getirmesini emrediyor fakat o olduğu yerde duruyor. Elleri bağlı, ayakta durarak tekrar tekrar efendisini selamlıyor. Efendisi kötülükle savaşıp onu yenmesini istiyor fakat o hiç kımıldamıyor; onun yerine ona secde ediyor. Efendisi ona hırsızın elini kesmesini emrediyor fakat hizmetkar verilen emri yerine getirmeye çalışmak yerine, hala olduğu yerde durup: "Hırsızın elini kes, hırsızın elini kes" diye neredeyse şarkılar söylüyor.
Bu adamın gerçekten efendisine hizmet ettiğini söyleyebilir misiniz? Ve eğer sizin de işçileriniz olsaydı ve bir tanesi bu şekilde davransaydı kararınız ne olurdu? Ne kadar zaman bu sözde kulları sadık Mü'minler olarak kabul ederdiniz? Peki, sabahtan akşama kadar Kur'andaki ilahi emirleri okuyan, fakat onları uygulamak için kendini yormayan, tesbih çekerek sürekli Allah'ın adını anan, hiç durmadan namaz kılıp güzel sesiyle Kur'an okuyan birini gördüğünüzde "Ne kadar imanlı ve dindar bir insan" dersiniz çünkü ibadet'in gerçek anlamını kavrayamamışsınız.
Şimdi başka bir işçiye bakalım. Bu insan gerçek efendisinin kendisine verdiği emirleri sürekli ihmal ederek bütün gün başka insanların verdikleri işleri yapıyor, bunu insanlardan gizlemeye çalışıyor ve övünmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Böyle bir hizmetkarınız olsaydı ne yapardınız? Selamını yüzüne fırlatmaz mıydınız? Size "Efendim" dediği zaman ona "Sen arsız bir yalancı, dolandırıcısın, neden ücret alıp başkaları için çalışıyorsun. Bana efendim deyip benden başka herkes için çalışıyorsun" demez misiniz? Bu hepimizin kolayca anlayabileceği malum bir durumdur. Gece ve gündüz Allah'ın emirlerine karşı gelen, onları ihmal eden ve inançsızlara uyan bu insanların namazlarının, oruçlarının, tesbih çekmelerinin, Kur'an okumalarının, haclarının ve zekatlarının gerçek ibadetler olduğunu düşünüyorsunuz ve yine yanılıyorsunuz. Çünkü ibadet'in gerçek anlamını bilmiyorsunuz.
Bir başka işçiye bakalım. Giysileri efendisinin arzu edeceği gibi mükemmel dikilmiş ve çok şık. Efendisinin karşısında her zaman büyük bir saygıyla çıkıyor. Ne zaman bir emir alsa son derece inançlı bir şekilde "Baş üstüne efendim" diyor. Efendisini her yerde övüyor. Fakat aynı zamanda efendisinin düşmanlarının ve isyankarlarının hazırladığı komplolara katılarak ve onun adını lekelemek için diğerleriyle işbirliği yaparak onlara hizmet ediyor. Gecenin karanlığında efendisinin evini soyuyor ama sabah olunca yine en sadık uşak olup karşısında el bağlıyor.
Şimdi bu işçi için ne dersiniz? Mutlaka iki yüzlü, isyankar ve hain olduğuna karar verirsiniz. Halbuki bu gün siz toplum içindeki böyle insanları şeyh, Mevlana, pir gibi isimlerle adlandırıyorsunuz. Onları dindar zannediyorsunuz. Çünkü onların sakallarına, uzun elbiselerine, alınlarındaki secde izlerine, uzun uzun kıldıkları namazlara ve iri tesbihlerine aldanıyorsunuz. Çünkü ibadet'in ve dindarlığın gerçek anlamını kavrayamamışsınız.
Çoğunlukla ibadet'in yüzünüzü Kıble'ye dönerek ellerinizi birleştirip, dizlerinizin üstüne çökmeniz, yüzünüzü yere koyarak secde etmeniz ve birkaç dua okumanızdan ibaret olduğunu düşünürsünüz. Ramazan'ın ilk gününden şevval ayının başına kadar olan süze içinde sabahtan akşama kadar aç ve susuz durmayı ibadet sayarsınız. Yalnızca Kur'an'ın bazı surelerini okuyarak, Mekke'ye gidip Kabe'yi tavaf ederek ibadet edebileceğinize inanırsınız. Kısacası ibadetin yalnızca dış görünüşteki tapınma ve uygulamalardan ibaret olduğunu sanırsınız ve ne zaman bunları yerine getiren bir insanla karşılaşsanız görevlerini gerçekten yapıp yapmadığını, Allah'a ibadette gerçek bir Mü'min olup olmadığını ve "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" diyen Allah'ın ayetine uygun olarak yaşayıp yaşamadığını düşünmezsin.
İbadet: Hayat Boyu Süren Hizmet
Fakat gerçekte, uygulamak üzere yaratıldığınız ve size farz kılınan ibadet çok daha değişiktir. O da şudur: hayatınızda attığınız her adımda Allah'ın kanununu takip etmeli ve bu kanuna aykırı olan kanunlara itaat etmeyi reddetmelisiniz. Yaptığınız her şey O'nun gösterdiği şekilde olmalıdır. İbadet ancak ondan sonra hayatınızda yer alabilir.
Böyle bir hayatta, yaptığınız her şey, uyumak, uyanmak, yemek-içmek, çalışmak-dinlenmek, susmak-konuşmak hepsi ibadettir. Karınızla olan ilişkileriniz, çocuklarınızı öpmeniz bile Allah'a hizmettir. Yerine getirirken Allah'ın koyduğu sınırlardan çıkmadığınız, attığınız her adımda Helal ve Haram'a dikkat ettiğiniz, yapılması ve kaçınılması gereken, Allah'ın hoşuna giden ve gitmeyen hareketleri göz önünde bulundurduğunuz işleri dünyevi gözükseler bile dini bir nitelik kazanırlar.
Örneğin, hayatınız boyunca karşınıza yasak yoldan kolay para kazanma fırsatları çıkar. Eğer kışkırtmalara karşı durur, Allah'a itaat ederseniz ve kendinizi sadece size gösterilen kazanç yollarıyla sınırlarsanız, o zaman yaptığınız iş ibadet sayılır ve ödülü hak edersiniz. Bu şekilde kazanıp ailenize getirdiğiniz kazanç da mübarek kazançtır. Yani Allah'ın iradesine uygun olarak yaptığınız her şey ibadet sayılır: bir taşı ya da başka bir şeyi insanlara zarar vermesin diye yolun dışına atmak; hasta bir insanı tedavi etmek; yalan söylemekten, insanların arkasından konuşmaktan, alay ve iftira etmekten kaçınmak; insanları incitmekten çekinmek; doğru ve adaletli konuşmak; bütün bunlar birer ibadettir.
O zaman gerçek ibadet Allah tarafından gösterilen yolu takip etmek ve çocukluktan ölüme kadar O'nun emirlerine uygun bir hayat yaşamaktır. Bu ibadetin tatili yoktur; sürekli yerine getirilmelidir. Belirli bir şeklide yoktur. Söylediğiniz ve yaptığınız her şeyle Allah'a hizmet etmelisiniz. "şu zamanlarda Allah'ın kuluyum, şu zamanlarda değilim" diyemeyeceğinizden, Allah'a hizmet etmek için belirli zamanları bekleyemezsiniz. Eğer Allah'a saygı gösterip tapıyorsanız, seviyor ve korkuyorsanız hareketlerinizin temelinde bu duygular olacak ve sizin ibadetinizi oluşturacaklardır.
Kardeşlerim! Şimdi bana "O zaman emredilen namaz, zekat, oruç, hac gibi dini görevlerin hayatımızdaki yeri nedir diye sorabilirsiniz.
Allah'ın bize emrettiği bu ibadetler bizi hayatımız boyunca sürdüreceğimiz daha büyük ibadete hazırlar. Onlar hayatlarımızı ibadete çevirmenin araçlarıdır. Namaz size günde beş kere yalnız Allah'ın kulu olduğunuzu ve sadece O'na hizmet etmeniz gerektiğini hatırlatır. Oruç da sizi her yıl bir ay boyunca bu ibadete hazırlar. Zekat, kazandığınız paranın size Allah'ın bir hediyesi olduğunu onu sadece fiziksel zevkleriniz ya da maddi ihtiyaçlarınız için değil Allah'ın emrettiği şekilde harcamanız gerektiğini hatırlatır. Hac ise kalbinize Allah'ın sevgisini ve korkusunu öyle bir yerleştirir ki bir kere kök saldıkları zaman hayatınız boyunca orada kalırlar.
Eğer bu ibadetleri yerine getirerek onların özündeki anlamı kavrarsanız ve bütün hayatınız bir çeşit ibadete dönüşürse, bu demektir ki namazınız gerçek bir namaz, zekatınız gerçek bir yardım, haccınız gerçek bir hacdır. Ama eğer kavrayamazsanız başlarınızı eğip dizlerinizin üstünde oturmanızın, secdeye varmanızın, aç ve susuz günler geçirmenizin, bir formalite olarak hacca gitmenizin ve zekat için bir kenara para ayırmanızın hiçbir faydası olmayacaktır. İbadet insan vücudu gibidir; ruhu olan hareket eden ve çalışan bir insan vücudu gibi; fakat eğer ruhu yoksa bir cesetten farksızdır. Bir cesedin de elleri, ayakları, gözleri ve burnu vardır fakat biz onu toprağa gömeriz çünkü ruhtan yoksundur. İşte ibadetler de böyledir, eğer ruhtan yoksunsalar, eğer Allah'a karşı sevgi, korku, bağlılık ve itaat yaratamıyorlarsa ölü bedenlere benzerler.
Her ibadet şekliyle hayatlarımızı nasıl tümüyle bir ibadet'e dönüştüreceğimizi, gerçek anlam ve amaçlarını kavradığımız takdirde, her birinin hayatlarımızda ne kadar güzel bir değişiklik meydana getireceğini anlamaya çalışmalıyız.
Gelin Müslüman Olalım - Mevdudi - Pınar yayınları