İSLAM'DA KADIN HAKLARI
Düşünce – İslam Hukukunda Kadın Hakları / Drs.Mustafa ÖZCAN
Bir önceki sayımızda bir davada şahitlik etmekte temel prensip olarak iki erkeğin şahitliğinin söz konusu olduğu, şahitliklerin kadın ve erkekten oluşması halinde bir erkeğin yanında iki kadının bulunması gerektiği hususundan söz edilmişti. Bu sayıda bu hükmün sebep ve gerekçelerini ele alacağız.
Kadının şahitliği meselesinde akla şöyle bir soru gelebilir: Islam hukukunda bir erkeğin yanında tek kadının şahitliği niçin yeterli görülmemiştir.? Bu soruyu şu sorular da izler: Erkekle beraber şahitlik edecek kadının yanında bir kadın daha bulunması niçin gerekli görül-müştür.? Insan olmakta kadın erkeğe eşit değil midir? Kur’anda: “Biz insanoğlunu şerefli kıldık” (1) buyurulmuştur. Bu özellikte kadın ve erkek ortak değil midir? Şahitlikte bu ayrıcalık nedendir?
Bu mesele ve bu husustaki sorular hep zihinleri meşgul edegelmiştir. Bu meselenin çözümü iki noktada yoğunlaşıyor.
1- Meselenin dini delil yönünden ele alınması.
2- Meselenin aklî sebep ve gerekçeleri.
Birinci noktayı ele aldığı-mızda öncelikle şunu ifade edelim: Daha evvel şâhitlik konusunu düzen-leyen ayetten bir alıntı yapmıştık. Ayeti tekrar hatırlamamız gerekiyor: “(.......işlerinizde) erkeklerden iki şahit tutun. Iki erkek olmazsa hoşnut olduğunuz şahitlerden bir erkek iki kadın (olsun)...........”(2)
Öte yandan hadis kaynaklarında da bu meselenin yer aldığını görmekteyiz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ey kadınlar topluluğu! Çokca istiğfar ediniz ve sadaka veriniz. Ben cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm.” (Bu sözü duyan) kadınlardan birisi: “Ey Allah’ın Rasülü! Bize ne olmuş ki cehennemliklerin çoğunu oluşturuyoruz?” dedi. Hz. Peygamber: “Siz çok lanet okur, eşinize nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olduğu halde, dahâ akıllı bir kimseye sizden çok baskın gelen birini görmedim.” buyurdu. Kadın: “Ey Allah’ın Rasülü! (Kadının) dininin ve aklının eksikliği nedir?” dedi. Hz.Peygamber: “Dindeki eksiklik özel günlerinde kadının oruç tutmayıp namaz kılmamasıdır. Akıldaki eksiklik ise, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasıdır.” buyurdu.(3)
Görülüyor ki ayet ve hadiste net bir şekilde iki kadının bir erkek yerine şahitlik edeceği ifade edilmiştir. Bu meselenin niçin’i neden’i araştırılırken işin aklî yönü öne çıkacaktır. Ancak meselenin aklî yönünü ele almazdan önce metodoloji yönünden bir noktaya işaret etmekte yarar görüyorum. Şöyle ki:
Fıkıh Usûlü’nde ifade edildiği üzere emir kipi pek çok amaçlarla söylenir. Her emir kipi ile söylenen ifade, o emrin farz olduğu anlamına gelmez. Nitekim Bakara suresi 282. Ayetindeki borçlanma durumunda borcun yazılması ve şahit gösterirken iki erkek yok ise bir erkek, iki kadın şahit tutulması emri vucüb (farz) için olmayıp irşâd içindir.(4)
Emrin irşâd için olması demek dünyalık bir yararı temin etmek üzere uyarmak demektir. Irşâd için olan bir emri yerine getirmek, çok sevaba nail olmayı gerektirmediği gibi, böyle br emri yerine getirmemek de sevap eksikliğini gerektirmez.(5)
Meselemizdeki aklî yönden yapılan yorum ve açıklamalara gelince: Günümüz ilim adamları, ayet ve hadiste yer alan kadının şahitliği hususunda ayrıntılı bilgiler vermişler ve mantıkî gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Şimdi bunlardan bazılarını görelim:
Seyyid Kutub, tefsirinde söz konusu ayeti açıklarken şöyle diyor: “......Fakat bazı hallerde iki erkek şahidin bulunması kolay olmaz. Işte burada, Islam hukuku işi kolaylaştırıyor ve hanımları şahitlik etmeğe çağırıyor. Şahitlik etmekte erkeğin öne çıkarılması şundandır: Sağlıklı bir islam toplumunda yerleşmiş olan alışkanlık odur ki alış veriş işlemlerini erkekler yapar. Böyle bir toplumda kadın yaşantısını sürdürmek için çalışmaya muhtaç değildir. Kadın çalışma dünyasına girmekle kadınlık ve analık meziyetlerini incitmiş olur. Onun görevi, insanlığın en değerli hazinesi olan geleceğin neslini oluşturacak olan çocuğunu gözetip yetiştirmektir. Buna rağmen şahitlik edecek iki erkek bulunmazsa, bir erkek iki kadınla beraber şahitlik eder. Niçin iki kadın? demek için ayet-i kerime bizim bir takım zan ve tahminler ileri sürmemize gerek bırakmıyor. Çünkü ayetin devamında: “....birisi şaşırır unutursa, diğeri ona hatırlatır.” buyurulmuştur. (6) Ayettte sözü edilen şaşırıp unutmanın pek çok sebepleri vardır. Bunlardan birisi kadının alış veriş konularında, ticari aktivitelerde az deneyim sahibi olmasıdır. Bu özellik, kadını ticari faaliyetlerin tüm inceliklerini ve karmaşık durumlarını bilgi kapsamına almamış durumda kılabilir. Bundan dolayıdır ki bir kadın gerektiği zaman ticari bir konuda açık seçik şahitlik yapacak durumda olmayabilir. Bu durumda ikinci kadın, ona yardım ederek konunun karmaşıklığı içerisinde hatırlatıcı rolünü oynar, görevini yerine getirir.
Bir diğer sebep kadının yaratılışındaki aktivite durumudur. Çünkü kadını analık görevine hazırlayan biyolojik organ yapısı, kadında kesin bir psikolojik durum meydana getirmektedir. Bu yapı ve özellik, kadının çocuğunun isteklerine vijdanından kopan bir tepkiyle ve süratle karşılık vermesini gerektirir. Zira ana- çocuk ilişkisindeki canlılık ağır düşünme ve davranmaya yer vermez. Bu özellik Allahın kadına ve çocuğa bir lütuf ve keremidir. Kadının bu özelliği bölünmez bir bütündür. Oysa ticari işlemlerde bir akdin gerektirdiği şahitlik büyük çapta tepkilerden uzak olmayı ve olayların değerlen-dirilmesinde etkiden ve dış tesirlerden arınmayı gerektirir. Şahitlikte kadının iki olması ilgili konudaki hukukun garantisidir.” (7)
Dr. Sibâi bu konuda şöyle diyor. “Bu meselede ki farklılığın insaniyet, şerefli kılınmak veya şahitlik yapmaya ehil olup olmamakla bir ilgisi olmadığı açıktır. Nitekim Allahın şerefli kılmasında erkekle kadın eşittir. Tüm mali konularda üzerine düşeni yapma sorumlulu-ğunda da erkekle kadın eşittir. Bir erkekle beraber iki kadının şahitlik yapması şartı kadının şerefli ve değerli olmasının, saygı değer olmasının dışında bir şeydir. Islamın kadına ekonomik konularla uğraşma-sını mübah görmesine rağmen kadının asıl görevinin sosyal içerikli olduğunu dikkate almalıyız. Ki bu görev kadının aileyi ilgilendiren hususlarda yoğunlaşmasını gerektirir. Bu ise kadının vaktini evine bağımlı olarak geçirmesi demektir. Özellikle alış verişlerin yapıldığı zamanda kadın evinde olur. Bunu dikkate aldığımızda kadının mali konularda insanlar arasında dava konusu olacak maselelerde şahitlik etmesi,kadına göre nadir meselelerdir. Hal böyle olunca bir hanım çarşıda, pazarda gördüğü şeyleri titizlikle belleğinde tutma cihetine gitmez. Bir olayla karşılaştığında, o olaya gönlünde bir yer vermeden geçer gider. Orada görüldüğü için şahitliğine başvurulduğunda, hakimin huzurunda hata etme veya gördüğünü unutma ihtimali vardır. Oysa hukukta kesinlik gerekir. Hakim hakkı ortaya koyup haksızı belirlemek için var gücüyle elinden geleni yapmalıdır.
Ayetteki “... unutursa diğeri ona hatırlatır.” ifadesi, “birinin unutma veya hata etme korkusundan dolayı ikinci hanım şahit olmalı ve ona hatırlatmalıdır.” Şeklinde anlaşılmalıdır.
Işte bu anlayıştan hareketle pek çok Islam hukukçusu kadınların cinayet olayları ile ilgili konularda şahitliğinin kabul edilemeyeceğini söylemişlerdir. Bunun sebebi bizim söylediğimiz gerekçedir.Yukarıdada ifade edildiği gibi hanımlar genellikle evini ilgilendiren şeylerle meşgul olur. Bir bayan için ölümle biten kavgalarda veya benzeri yaralanma hadiselerdinde hazır bulunmak kolay bir şey değildir. Bulunsa bile orada donar kalır. Oradan kaçma imkanı bulunmazsa ya o olaya bakamaz veya velveleyi basarak bağırıp çağırır. Hatta belkide bayılır. Kadının yapısı bu olunca böyle bir durumda şahitlik yaparken, suçluyu nasıl tarif edecek? Suçu nasıl anlayacak? Suç aletlerini nasıl tanımlayacak? Olayın oluş şeklini nasıl anlatacak?
Islam hukukunda bilinen bir kuraldır ki cinayetlerde uygulanacak had cezaları şüphe ile düşer. Adam öldürme ve benzeri olaylarda, kadının suçun oluşunu tam izleyememiş olması gibi bir şüphe vardır.
Halbuki çoğu kere erkeklerin haberdar olmadığı kızlık, dulluk, kadının cinsiyet kusurları ve doğum gibi meselelerde kadının tek olarak şahitliği kabul edilmektedir.
Demek oluyor ki mesele, kadının şerefli olup olamaması, kadına değer verilip verilmemesi,kadının şahitliğe ehil görülüp görülmemesi değildir. Bilhakis mesele yapılan şahitlikle karar vermekte titiz davranıp ihtiyatlı olmak meselesidir. Her adaletli sistemin ısrarla üzerinde durdurğu şeyde budur.’’ (8).
Dr. Sibai bu uzun inceleme-sinde alım-satım ödünç verme, para bozdurma, kiralama, ipotek, vekalet, kefil olmak, havale etmek gibi meselelerde kadın ile erkek arasında bir fark olmadığını ifade ettikten sonradiyor ki: “ Şahitlik meselesin-deki erkek ile kadın arasında varolan bu farklı durum, kesinlikle insan olma, şerefli olma veya ehliyet sahibi olma yönünden erkekle kadın arasında eşitlikle alâkalı bir mesele değildir. Kadın ile erkeğin eşitliği çok eskiden beri vardır. Şahitlikteki bu durum ekenomik, sosyal, psikolojik zorunluluklardan kaynaklanmak-tadır.”(9)
Prof. Muhammed Kutup bu konuda şöyle demektedir: “ Islam hukukunda iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği gibi sayılması, kadının erkeğin yarısı olduğunu göstermez. Bu olsa olsa şahitliğin güvenilir olmasını bütünüyle garantiye almak demektir. Şahitlik suçlanan kişinin lehinde olsa da aleyhinede olsa da bu böyledir.
Kadının yapısındaki duygusalık ve süratli tepki gösterme özelliği, mahkemede dava konusu olarak meselelerde etki altında kalma ihtimalini beraberinde bulundurur. Bu itibarla kadın şahitlik yapacak ise yanında bir bayanın daha bulunması öngörülmüştür ki şahitlik ettiği konuda gerçeği tam olarak ifade etmezse diğeri ona hatırlatır.
Kendisi lehinde veya aleyhinde şahitlik yapılan kimsenin güzel bir bayan olduğunu varsayalım, bu durum şahit bayanın kıskanclık duygusunu kamçılar, veya hakkında şahitlik yapılan kimse, bir delikanlı,yahut bir çocuk olabilir. Bu durum, şahitlik eden bayanın ya iç güdüsel duygusunu veya annelik özelliğinden kaynaklanan şefkatini harekete geçirebilir. Benzeri pek çok özellikten söz edilebilir. Bu durumlar ise farkında olarak veya olmayarak, kadının şahitlik yaptığı konuda gerçeği ifade etmesini etkileyebilir.Oysa bir konuda bayan şahidin iki tane olması halinde her iki bayanın da gerçeği saptırıp gerçek dışı şahitliktekte bulunması gerçekten az görülen bir şeydir. Zira bu durumda biri diğerinin gizlediğini ortaya çıkarır. Nitekim kadının uzmanı olduğu, kadınlarla ilgili meselelerde tek bir bayanın şahitliği geçerlidir.(10)
Prof. Zuhaylî’de kadınla erkek arasında şahitlik konusundaki farkın, onun psikolojik ve biyolojik yapısından kaynaklandığını söylüyor ve şunları ilave ediyor: “ Islam kadına “analık” gibi saygın bir görev vermiş ve anayı babadan üç kat üstün görmüştür. Hz. Peygamber “Cennet’in anaların ayakları altında olduğunu”(12) bildirmiştir.”(13)
Prof. Zuhaylî’nin anayı babadan üç kat üstün tutan islami anlayışyla ilgili ifadesi bir hadis-i şerife işaret etmektedir. Hz. Peygamberin huzuruna gelen bir adam Resulullah’a soruyor: “ Ey Allah’ın Resülü! Kendisine iyi davranmama en çok hak sahibi olan kimdir?” diye soruyor. Hz. Peygamber: “ Annendir” buyuruyor. Adam aynı soruyor üç kere tekrarlıyor. Allah’ın Resülü, her defasında aynı cevabı veriyor. Ancak dördüncüsünde: “ Babandır” buyuruyor.(14) Eğer Islamda kadını erkeğin yarısına denk tutmak gibi bir anlayış olsaydı Hz. Peygamberin cevabı bu anlayışın hatalı olduğunu göstermeye yetmiyor mu?.
Bilim adamlarından bu konuda sahifeler dolusu aktarmalar yapmak mümkündür. Biz bu konuyu haddinden fazla uzatmamak için aktarmaları sürdürmüyoruz. Sadece ilgi çekici bulduğumuz için Dr. Berşâvi’den şunları nakletmekte yarar görüyoruz: “.... Fakat kadının fizyolojik yapısı gereği açık olduğu bir takım etkiler vardır. Kadın gebelik, doğum ve regl (âdet görme) dönemlerinde sinirsel ve hormon yapısı bakımından değişik haller yaşamak zorundadır. Bunların, kadının meseleleri algılamasında etkili olma ihtimali vardır. Şahitlik yapması da bu cümledendir. Bunun içindir ki Islam Hukuku kadının şahitliği ile ekeğin şahitliği arasında fark gözetmiştir.
Nitekim - daha önce ifade ettiğimiz gibi - kadının fizyolojik ve biyolojik oluşumu, onun psikolojik yapısına etki etmektedir. Kadın bu özelliği sebebiyle sinirli bir huy yapısına sahip olmaktadır. Hatta (bu etkileri yaşadığı dönemlerde) kolaylıkla yalan şahitliğe baş vurabilmektedir. Kadın’ın insan cinsini üretmedeki rolü sebebiyle, cinsel duygu eğiliminde kadın erkekten daha güçlüdür. Nitekim âdet görme dönemlerinde kadının tepkisel davranışı artar. Bünyesindeki organın kanamasından duyduğu acıyı açığa vurmamakta gayret sarfeder. Bu özellik onu duygu ve düşüncelerini saklayabilme hususunda daha güçlü ve dayanıklı kılar. Açık bir şekilde bilinmektedir ki kadın yapısı gereği bir takım etkilere açıktır. Ihtimal dahilindedir ki Islam hukukunda kadının şahitliğinde ayrıcalığın bulunmasının sebebi budur. Fakat bunun manası kadının (ne kendisinin ve de) şahitliğinin (erkekten ve) erkeğin şahitliğinden daha az değerli olması demek değildir. Bil’âkis bundan maksat kadının şahitliğini hakimin büyük bir titizlikle dikkate alması demektir. Buradaki titizlik, kadının (yukarda işaret edilen) etkileşim halinde olup olmaması bakımındandır. Böyle davranmak, her zeki ve kılı kırk yaran uyanık hakimin görevidir.” (15)
Buraya kadar aktardıklarıma ve söylediklerime ilâveten iki husus üzerinde durmak istiyorum:
1- Bir kerre daha ifade edelimki ayet-i kerimede ve hadisi şerifte kadının şahitliği hakkında beyan buyurulan hükmün, kadında erkeğe göre islam nazarında daha az değer verilmesi ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu sonucu, ayetteki gerekçeden ve hadiste ki “.....iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olması...” ifadesinden anlıyoruz. Dikkat edilirse Hz. Peygamber: “iki kadın bir erkeğe denktir” demiyor. Meselenin yoğunluğu şahitlik üzerindedir. Şahitlik meselesinin adaletle, haklıyı haksızı ayırmakla ilgili olduğu açıktır. Islam dininin de bu hususta ne kadar titiz olduğu bilinmektedir. Islam’ın adalete verdiği önem ciltlerce kitaba konu olmuştur. Şu kadarını söylemem yeterli olur sanırım ki yaptığım şahsi bir araştırmada sadece Arapça olarak eski ve yeni, yazma ve basma kitaplardan oluşmak üzere Islamdaki adalet mekanizması ile ilgili olarak 103 adet kitap tespit ettim.(16)
2- Hadis-i Şerifte ifade buyurulan “kadın’ın aklının noksanlığı” husus pek çok kimse tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bu meselenin gereği gibi anlaşılabilmesi için “akıl” denilen nesnenin incelenmesi gerekiyor. Bu incelemenin çağımızın verilerini dikkate alarak tıp, psikoloji ve biyoloji bilimleri tarafından ele alınması icabeder. Çalışma ve araştırma alanım dışında kalan bu bilim dalları ile ilgili her hangi bir şey söylemem uygun olmaz. Ancak şunu söylemeliyim: Bu meselenin daha net bir şekilde ortaya çıkması yukarda da ifade ettiğim üzere akıl nedir? Sorusunun iyi cevaplandırılmasına bağlıdır. Zira nice kadın vardır ki pek çok erkekten daha akıllıdır. Yaşamakta olduğumuz dünyada siyaset, ticaret, eğitim, yönetim alanlarında başarılı ve akıllı hanımefendiler görülmektedir. O halde Hz. Peygamberin hadisindeki “kadının akıl noksanlığı” isabetli bir şekilde anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.
Kaynakların araştırılmasında bu hususa yeterince değinildiğini görmüyoruz. Şu kadar ki Hidâye şârihlerinden Bâbertî ve Keşşâf’ın müellifi Tehanevi, dikkat çekici şeyler söylemişlerdir.
Bâbertî, akıl hakkında şu bilgileri vermektedir: “kişinin benliğinin oluşması dört kademede gerçekleşmektedir:
1- Aklın oluşumu. Buna “Akl-ı Heyülâi” denir. Bu aşamada her insan (kadın-erkek) eşit durumdadır. Zira bu aşama insanın yaratılmasının ilk devresidir.
2- Duyu organları yoluyla herkes tarafından bilinen şeyleri kavrayıp anlama dönemi. Bu dönemde akıl’a “Akıl bil’meleke” denir. Işte Allah’ın emir ve yasakları ile yükümlü olmak için gerekli olan akıl budur.
3- Yeni bir kazanıma ihtiyaç duymaksızın dilediği anda kesin bir bilgi halindeki teorilerin hasıl olması dönemi. Bu döneme “Akıl bil’fiil” denmektedir.
4.Bilinmesi zorunlu olan şeyleri öğrenmeye aklın elverişli olması dönemi. Buna da “Akıl bil’müstefâd” denir.(16)
Bu dört dönem ve akıl türünün incelenmesinde üçüncü kısımda insanların farklı olduğu anlaşılmaktadır. En iyisi Allah bilir ki Hz. Peygamberin “onların aklı eksiktir.....”ifadesinden maksat budur.
Zira Hz.Allah’ın kadını ve erkeği yaratırken insanlara akıl nimetini vermesinde bir ayırım yoktur. Bunun içindir ki Hz. Allah’ın emir ve yasaklarında kadın ve erkek kulları eşittir.
Sanırım şahitlik meselesinde kadınlar hakkındaki farklı anlayışın sebebini buraya kadar söylediklerimle anlatmış oldum. Cenab-ı Hak hepimize emir ve yasaklarındaki hikmeti layık olduğu gibi anlamayı müyesser kılsın.
Dipnotlar_________________
(1) Isra Süresi,70
(2)Bakara Süresi, 282
(3)Buhari, Hayz bab 6;Müslim, Iman, hadis no:132; Ebu Davud, Sünnet, Hadis no:4679;Tirmizi, Iman bab 6 ;Ibn-ı mâce, Fiten, bab, 19 ; Dâremi, Vudu’ bab 104; Ahmed b. Hanbel,Müsned, 2/67 Burada yer alan metin Müslim’in rivayetidir.
(4)Emir kipinin bir çok manalar ifade etmesi ve konumuzda irşad için olması hususnda bakınız: Dr. Abd’ul Kerim Zeydan, Veciz fî Usül’il Fıgh, 282; Gazali, Mustasfa, 1/417.
(5)Gazali, Mustasfa, 1/419-422
(6)Bakara Suresi,282
(7)Seyyid Kutup, Fî Zılâl’il Kur’an, Bakara Suresinin 282.ayetinin tefsiri.
(8)Dr. Sibâhi, Elmer’etü Beyn’el Fıkh-ı Vel’Kanun sh.31 ve devamı
(9)Dr. Sibâi, aynı eser ve yer.
(10)Islamın etrafındaki şüpheler, Prof. Muhammed Kutup, Shf. 126-127
(11)Dr. Barşâvi, Hukuk ve Kanun açısından yalancı şahitlik, shf. 404-407
(12)Münavi, Feyz’ul Kadir, 3/362
(13) Prof. Vehbet’uz-Zuhayli, El- Vesâil, shf.162 ve devamı
(14)Buhari,Sahih, Edeb, bab no:2
(15)Mustafa Özcan, Islam Hukukunda Şahitlik Müessesesi, (Basılmamış doktara tezi) 265-277 sahifeler .arası.
(16)Bâbertî, iraye, 6/452;Tehânevi, Keşşaf-ı Istılahat’ıl Fünün, 2/1027 ve devamı