Boy abdesti almadan önce vücudun herhangi bir yerinde bulunan ve altına su geçirmeyen her türlü maddeyi titizlikle çıkarmak ve vücuttan uzaklaştırmak gerekir. Meselâ yağlı boya, her türlü yapıştırıcı madde, balık pulu, tırnak ojesi ve bazı saç boyaları altına su geçirmeyen maddeler arasında sayılır. Tırnağın uzun olması halinde, suyun parmak uçlarına kadar ulaştırılması gerekir. Ayrıca parmaktaki dar yüzüklerin oynatılması ve altlarının ıslatılması gereklidir.
Boy abdesti usulüne uygun şekilde alınırsa, bu abdestle namaz kılınıp Kur'an-ı Kerim okunabilir. Bozulmadığı sürece, ayrıca namaz abdesti almak gerekmez. Boy abdesti alırken vücudun tamamı tek organ olarak kabul edildiği için, suyun az olması halinde mevcut suyun sıvazlanarak bütün vücuda elle yayılması mümkündür. Bir insan suya (havuza veya nehre) girse ve bütün vücudu ıslansa, ağza ve buruna su vermek şartıyla, gusül abdesti de almış sayılır.
Namaz abdesti :
Namaz kılmak, Kur'an-ı Kerim okumak gibi eylemler için namaz abdesti almış olmak gerekir. 4 farz ve 4 sünnetten oluşan namaz abdesti şu şekilde alınır:
a - Üç kere ağıza su vermek, (sünnet)
b - Üç kere buruna su vermek, (sünnet)
c - Üç kere yüzü yıkamak, (Birincisi farz, diğer ikisi sünnet)
d - Üç kere sağ ve sol kolu dirseklerin üstüne kadar yıkamak, (Birincisi farz, diğer ikisi sünnet)
e - Bir kere başın en az dörtte birini meshetmek, (farz)
f - Bir kere kulakları meshetmek, (sünnet)
g - Bir kere boynu meshetmek, (sünnet)
h - Bir kere sağ ve sol ayağı bileklerin üstüne kadar yıkamak. (farz)
Suyun az bulunduğu yerlerde, gerekirse sadece farz olan organları yıkayarak da namaz abdesti alınmış olur. Eğer abdest alınan organlardan birinde yara varsa ve su yaraya zarar verecekse, orası yıkanmaz, sadece ıslak elle üstünden geçilir (meshedilir). Yara yeri sargılıysa, mesh sargının üstünden yapılır.
Abdestin Sünnetleri :
Abdestin değişik sünnetleri vardır. Bu sünnetlere uymak kişiye ek sevap kazandırır. Bu sünnetlerin önemlileri:
a) Abdest almadan önce dişleri fırçalamak veya misvak kullanmak,
b) Abdeste başlamadan önce besmele çekmek ve niyet etmek (Mesela: "Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya" demek),
c) Ağza ve buruna sağ elle ve bolca su vermek (Oruçlu iken, tedbir olarak bol su verilmez),
d) Organları belirtilen sıraya göre yıkamak ve abdest sırasında başka işle ilgilenmemek, abdeste ara vermemek,
e) El ve ayak parmaklarının arasını bol su ile yıkamak,
f) Başı bir defa meshetmek ve meshe başın ön kısımdan başlamak.
Abdest alırken suyu fazla açmamak veya çok kısmamak, organları yıkarken abdest dualarını okumak, abdest alırken (mümkünse) yüzü kıbleye çevirmek, suyu çarparak etrafa su sıçratmamak, acele etmemek, çok gerekli olmadıkça konuşmamak ve abdest bittikten sonra bir kere amentü, üç kere de Kadir suresini okumak müstehaptır (ek sevaba sebep olur).
Abdest aldığını bildiği halde, abdesti bozup bozmadığını hatırlamayan kimse abdestli sayılır. Ama abdesti bozduğunu bildiği halde, abdest alıp almadığını hatırlamayan kimse abdestsiz sayılır. Abdest alan kimse daha sonra, mesela başını meshetmediğini hatırlarsa, yeni baştan abdest alması gerekmez, sadece başını meshetmesi yeterlidir.
Abdesti bozan şeyler şunlardır:
a- Yellenme, büyük veya küçük tuvaletini yapma,
b- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin gibi sıvıların çıkıp akması veya bir yere bulaşması (Hanefi mezhebine göre, çıktığı yerde topak halinde kalıp etrafa bulaşmayan kan abdesti bozmaz),
c- Çiftlerin birbirleriyle aşırı derecede oynaşması veya cinsi münasebette bulunması,
ç- Ağız dolusu kusmak (az miktarda olursa bozmaz),
d- Sarhoş olmak,
e- Kendini kaybedecek oranda baygınlık geçirmek,
f- Bir yere dayanarak veya yatarak uyumak (otururken, kendinden geçmeyecek şekilde uyuklayan kimsenin abdesti bozulmaz),
g- Namaz kılarken, başkaları duyabilecek şekilde gülmek.
Teyemmüm:
Suyun bulunamadığı veya kişinin (yaşlılık, ağır hastalık gibi sebeplerle) suyu kullanma gücü olmadığı durumlarda gusül veya namaz abdesti için teyemmüm yapılması yeterli olur. Teyemmüm için temiz toprak ya da topraktan imal edilmiş temiz tuğla, kiremit veya beton parçası kullanılır. Uygulanış şekli:
a- Eller iyice toprağa (veya topraktan imal edilmiş maddeye) sürülür, kaldırıp hafifçe silkelenir ve yüzün tamamı meshedilir,
b- Eller yine toprağa sürülür, silkelenir ve sol elle sağ kol, sağ elle de sol kol tamamen meshedilir.
Teyemmüme niyet etmek, besmele çekmek ve meshederken parmakları açık bulundurmak sünnettir. Abdesti bozan şeylerin tamamı teyemmümü bozduğu gibi, suya kavuşmak ve suyu kullanacak gücü yeniden elde etmek de teyemmümü bozar.
NAMAZ
Temizlik ve temizlenmenin ibadetlerde ön şart olduğunu belirtmiştik. Bir Müslüman için ibadetlerin en önemlisi namazdır. Çünkü namaz, Kur'an-ı Kerim'de bize emredilen kulluk görevleri içinde adı en çok (136 kere) vurgulanan ibadet şeklidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) "Namaz dinin direğidir" diyerek bu önemi ayrıca açıklamıştır. Namaz emri Peygamberimize, diğer emirler gibi Cebrail A.S. tarafından değil, Miraç gecesi bizzat Allah (CC) tarafından bildirilmiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olarak günde beş vakit kılınan namazın farzları, 6'sı dışında (öncesinde) ve 6'sı içinde olmak üzere 12 tanedir.
Namazın dışındaki farzlar:
1- İç temizlik : Namaz kılacak kimsenin cünüp ise gusletmesi (yıkanması), abdestsiz ise namaz abdesti almasıdır.
2- Dış temizlik : Namaz kılacak kişinin bedeninin, elbiselerinin ve namaz kılacağı yerin temiz olmasıdır.
3- Örtünme (avret yerlerinin kapalı olması) : Avret yeri erkekler için göbek ile diz kapağı arası, kadınlar için ise el, yüz ve ayaklar dışındaki bütün vücuttur.
4- Vakit: Her namazın kendine özel bir zamanı vardır.
a) Sabah namazının vakti, güneşin doğuş istikametinde yana doğru yayılan beyazlığın (fecrin) görülmesi ile başlar ve güneşin doğuşuna kadar devam eder. (Takvimlere göre bu süre, imsak vakti ile güneş doğuşu arasında geçen zamandır.) Bu süre içinde kılınamayan sabah namazı öğleden önce (güneş doğuşunun 45 dakika sonrası ile, öğle vaktinin 15 dakika öncesi arası) kılınabilir. Ancak bu durumda sadece namaz borcu ödenmiş olur, namaz kılma sevabı önemli ölçüde azalır.
b) Öğle namazının vakti, bir cismin gölgesinin doğuya doğru uzamaya başladığı (yani güneşin batıya doğru yöneldiği) an ile başlar ve gölgenin kendi boyunun iki misline ulaştığı zamana kadar devam eder.
c) İkindi namazının vakti, öğlenin sona erdiği an ile, güneş batışının 30 dakika öncesidir. Kerahet vakti denen bu son 30 dakikalık sürede (eğer kılınmamışsa) ikindi namazının farzı dışında hiç bir namaz kılınamaz.
d) Akşam namazının vakti, güneşin batışı ile ufuktaki kızıllığın kaybolmasına kadar geçen süredir. Akşam namazının geciktirilmeden kılınması müstehaptır.
e) Yatsı namazının vakti, akşamın sona erdiği an ile imsak vakti arasıdır. Ancak imsak vakti beklenmeden, en geç gece yarısında kılınması uygundur. Vacip olan vitir namazı, yatsı namazının bitiminden sonra kılınır. Ramazan ayına özgü olan teravih de yatsı namazı vaktinde kılınır.
Vaktin girmesi namazın aslî şartlarından olduğu için, vaktin belirlenemediği yerlerde (meselâ kutupların iç bölgelerinde) yaşayan bir Müslümanın vakti belirlenemeyen namazları kılma sorumluluğu bulunmaz. Ancak o kişilerin, o yere en yakın bölgede geçerli olan saatlere uyarak ibadet etmeleri, İslam alimlerince bir tedbir olarak tavsiye edilmiştir.
5- Kıbleye yönelme : Kıblenin ne yönde olduğunu bilmeyen kimse etrafındakilere sorarak namazını kılar. Namazdan sonra bu yönün yanlış olduğunu öğrense bile namazını kılmış sayılır. Ama bir kimse etrafa soruşturmadan kendi tahmini ile kıbleye yönelse ve sonradan bu yönün yanlış olduğunu öğrense, namazını tekrar kılması gerekir.
6- Niyet etme : Niyet "istemek, arzu etmek", namaza niyet ise "sırf Allah rızasını kazanmak için namaz kılmayı arzulamak" anlamına gelir. Niyet kalp ile yapılır. Ayrıca dil ile (meselâ: "niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya, döndüm kıbleye" şeklinde) söylemek ise sünnettir. Cemaatle namaz kılacak olanların ayrıca "uydum hâzır olan imama" demeleri gerekir.
Namazın içindeki farzlar:
1- Namaza başlama (iftitah) tekbiri : Kişinin, en az kendinin duyacağı bir sesle "Allah-ü Ekber" demesidir.
2- Kıyam (ayakta duruş) : Farz ve vacip olan namazlarda, asgari bir ayet okunacak sürece ayakta durmaktır. Özürlü olanlar oturarak kılabilirler.
3- Kıraat (Kur'an okuma) : Namazda bir veya daha çok ayet okumak farzdır. Bu okuma, en azından kişinin kendi duyabileceği bir sesle olmalıdır.
4- Rükû (eğilme) : Vücudun belden yukarı olan kısmını 90 derecelik bir açı ile öne doğru eğmektir. Kadınların bu kadar çok eğilmesi gerekmez.
5- Secde : Alın ve burnu birlikte yere koymaktır (burnu yere değdirmek vacip, alnı yere değdirmek ise farzdır). Bir rekâtta yapılan secdelerin her ikisi de farzdır. Secde süresince ayakları havaya kaldırmak uygun olmaz.
6- Son oturuş : İki rekatlı namazlarda ikinci, dört rekatlı namazlarda ise dördüncü rekattaki son oturuş farzdır.
Namazın vacipleri:
Namazın vaciplerinden bir veya birkaçını unutarak terk eden kişinin sehiv (yanılma) secdesi yapması gerekir. (Sehiv secdesi, namazın bitiminde selâm verdikten sonra yeniden iki defa secde ederek son oturuşa geçmektir.) Vaciplerden birini bilerek terk eden kişinin namazı bozulmuş olur. Namazın bazı önemli vacipleri:
a) Sünnet (nafile) namazların her rekatında, farz namazların ise ilk iki rekatında Fatiha suresini okumak,
b) Fatiha suresini önce, kıraat edilecek ayetleri ise daha sonra okumak (bu kıraatin kısa bir sûre veya asgari üç kısa ayet uzunluğunda olması yeterlidir),
c) Rükû ve secde gibi hareketlerde sayıya uymak (meselâ bir rekâtta iki kere rükû, bir veya üç kere secde etmemek),
d) Kıyam, rükû ve secdede çok acele etmemek (en az "sübhanallah" diyecek kadar beklemek),
e) Oturuşlarda "teşehhüd"ü ("et-tehiyyâtü" duasını) okumak,
f) Namazı "es-selâmü" diyerek selam verip bitirmek (tam şekli "es-selâmü aleyküm ve rahmetullah"tır),
g) Vitir namazında kunut duasını okumak.
Namazın sünnetleri:
Namazdaki sünnetleri terketmekle namaz bozulmaz, ama uygulanması halinde ek sevap kazanılmış olur. Bu sünnetlerden bazıları:
a) Namaza başlarken yapılan niyeti dil ile ve başlangıç tekbirinden hemen önce söylemek,
b) Her rekatın başında Fatiha suresinden önce gizlice besmele çekmek,
c) Fatiha suresinden sonra gizlice "amin" demek,
d) Rükû tespihlerini (subhane rabbiyel azim) üç kere söylemek,
e) Rükûda dizleri bükmemek, mümkünse 90 derece öne eğilmek,
f) Rükû ve secdeden doğrulunca "sübhanallah" diyecek kadar beklemek,
g) Secdede başı iki el arasına koymak, dirsekleri yere değdirmemek,
h) Secde tespihlerini (subhane rabbiyel alâ) üç kere söylemek,
i) Son oturuşta, "et-tehiyyatü" duasını okuduktan sonra "Allahümme salli" ve "Allahümme barik" salâvatlarını okumak,
k) Önce sağa, sonra sola selam vermek.
Namazı Bozan Bazı Şeyler:
1- Namaz içinde (unutarak da olsa) az veya çok konuşmak veya gülmek namazı bozar,
2- Namaz kılarken bir veya iki elle bir iş yapılır, bir şey düzeltilirse bakılır. Eğer yapılan iş, dışardan bakan birinde onun namazda olmadığı kanısını uyandıracak oranda ise namaz bozulur. Bu kanıyı uyandırmayan küçük hareketler namazı bozmaz.
3- Dişler arasında kalmış nohut tanesinden büyük yemek kırıntısını yutmak namazı bozar, kırıntı küçükse namaz bozulmaz, ama mekruhtur,
4- Sakız çiğnemek namazı bozar,
5- Ağıza giren yağmur, kar ve dolu gibi maddelerin yutulması namazı bozar.
Namazda Yapılmaması Gereken Bazı Şeyler (Mekruhlar) :
Namazda yapılan bazı hareketler namazın sevabını azaltır, ama tek başına namazı bozmaz:
1- Namazda gözleri yummak veya başını kaldırıp göğe bakmak,
2- Tembellik veya önemsememe sebebiyle başı açık namaz kılmak,
3- Daha iyisi varken, yırtık pırtık, eski ve kirli elbiseyle namaz kılmak,
4- Esnemek zorunda kaldığı zaman ağzı kapatmamak (ağız sağ elle veya sol elin arkası ile kapatılır),
5- Büyük veya küçük abdest sıkıştırması varken namaz kılmak,
6- Kasten öksürmek veya ses çıkararak boğazını (genzi) temizlemek,
7- Ön saflarda boş yer varken, arkada tek başına imama uymak,
8- Üzerinde veya elbisesinde canlılara ait resim bulunduğu halde namaz kılmak,
9- Secdeye varırken elleri dizlerden önce yere koymak ve secdede karnı bacaklara yapıştırmak,
10- Cemaatle namaz kılarken, imamdan önce rükû ve secdeye gitmek veya imamdan önce rükû ve secdeden kalkmak,
11- Farz namazlarda özürsüz olarak bir yere dayanmak (sünnet namazlarda mekruh sayılmaz),
12- Secdeden kalkarken ayaklardan birini öne atmak,
13- Elinde bir şey tutarak namaz kılmak.
Çok önemli bir sebep yokken namazların vaktinde kılınmayıp kazaya bırakılması imani bir zayıflık işareti sayılır. Namazların kaza edilmesi, eğer tövbe ile birlikte yapılırsa, Allah'ın (CC) o namaza ait borcu affına sebep olabilir. Ama bu eylemden dolayı namaz kılma sevabına ulaşmak mümkün değildir. Buna rağmen kaza şeklinde de olsa, kılınamayan namazların edasına dikkat etmek gerekir.
Kaza namazları güneşin doğuş, batış ve tam tepe noktada bulunduğu kerahet vakitleri dışında her zaman kılınabilir. Bunun için, eğer biliniyorsa, kılınamayan namazın vaktine (meselâ "vaktinde kılamadığım dünkü ikindi namazının kazasını kılmaya" şeklinde) niyet edilir. Eğer vakit bilinmiyorsa, kılınamayan ilk veya en son namazın vaktine (meselâ "vaktinde kılamadığım ilk -veya en son- ikindi namazının kazasını kılmaya" şeklinde) niyet edilir. Kaza namazı kılmadan önce ezan ve ikamet (kaamet) getirilmesi uygundur. Eğer ardarda birkaç kaza namazı kılınacaksa ezan sadece bir kere okunur, ama ikamet her namaz için ayrı ayrı getirilir.
Cuma Namazı:
Sadece erkeklere farz olan Cuma namazı, Cuma günü öğle namazı vaktinde ve ancak cemaatle birlikte kılınan bir namazdır. Çünkü Cuma namazının farzlarından biri olan hutbe okunması, ancak cemaat oluşması halinde mümkündür. Kadınlar Cuma namazı vaktinde öğle namazı kılarlar.
Cuma namazında önce dört rekatlık ilk sünneti kılınır ki şeklen öğle namazının ilk sünneti gibidir. Sadece niyet ederken, "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü Cuma namazının ilk sünnetini kılmaya, döndüm kıbleye" denmesi gerekir. İlk sünnet bitince imam hutbe okur. Bu hutbenin usulüne uygun şekilde, huşu içinde, fazla kıpırdanmadan dinlenmesi farzdır. Hutbenin bitiminde tüm cemaat ayağa kalkıp imama uyar ve farz kılınır. Bu namazın niyeti de "Niyet ettim Allah rızası için Cuma namazının farzını kılmaya, döndüm kıbleye, uydum imama" şeklindedir. İki rekatlık farz namaz bittikten sonra, Cuma namazının son sünneti kılınır. Bu namaz da aynen ilk sünnet gibi dört rekattır. Böylece, toplam on rekatlık Cuma namazı bitmiş olur. İsteyen ve işi olan cemaat dua edip gidebilir.
İlmihal kitaplarında "Zuhûr-u Ahır" ve "vaktin son sünneti" diye dört ve iki rekatlık iki ayrı namaz daha tarif edilir. Peygamberimiz döneminde kılınmayan bu iki namazın daha sonra eklenmesinin sebebi, Cuma namazının peygamberimiz döneminde her yerleşim yerinin en büyük camiinde topluca kılınmakta oluşu, ancak İslam devleti genişleyip şehirler büyüyünce, bu uygulamanın aynen devam ettirilmesinin mümkün olmamasıdır. Bu sebeple İslam alimleri öğle namazının farzı ile son sünnetini de ekleyerek, Cuma namazının kabul edilmemesi durumunda, hiç olmazsa öğle namazını garantiye almayı denemişlerdir.
Tercih edilen husus, bu iki namazdan ilkine "vaktinde kılamadığım en son öğle namazının kazasını kılmaya" diye niyet ederek kılamadığı bir öğle namazının kazasını; ikincisinde ise "vaktinde kılamadığım en son sabah namazının kazasını kılmaya" diyerek kılamadığı bir sabah namazının kazasını kılmak, böylece hem icmaya uymak, hem de iki kaza namazını eda etmiş olmaktır.
Cuma namazı, Kur'an-ı Kerim'de hakkında aynı ismi taşıyan sure bulunan önemli bir namazdır. Cuma suresinde, Cuma namazı vaktinde ticaretle uğraşmanın haram olduğu belirtilmektedir. Bu sebeple, diğer namazları kılmayan veya kılamayanların bile Cuma namazını eda etmeye özen göstermelerinde yarar vardır. Eğer herhangi bir mazeret sebebiyle Cuma namazına gidilemiyorsa, sonradan tek başına öğle namazını kılmak da mümkündür. Ancak bunun için, camideki cemaatin farz namazı bitirmesini beklemek gerekir. Bu da tahminen, ezan okunduktan sonra 20 dakikalık bir sürenin geçmesi demektir.
ZEKAT
Zekat'ın sözlük anlamı temizlik, bereket ve artış; dini anlamı ise, malının belli bir kısmını Allah rızası için Müslüman fakirlere karşılıksız vermektir. Zekat, Kur'an-ı Kerim'de namaz ile birlikte en çok (84 yerde) emredilen bir ibadet şeklidir. Zekat vermek malın temizlenmesi, kazancın ve bereketin artmasına sebep olur.
Zekatın farz olmasının çeşitli şartları vardır:
1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak, hür olmak ve buluğ çağına erişmiş olmak (delilerin, esirlerin ve zengin olan çocukların malından zekat verilmez)
3- Nisap miktarı (96 gr. altın veya bu değere sahip) malı olmak.
4- Nisap miktarı mala sahip olmanın üstünden bir yıl (yani kameri takvime göre 354 gün) geçmiş olmak.
Nisap miktarının hesaplanmasında dikkate alınacak mallar, nakit para, nakit yerine geçen hisse senetleri ve bunların kârları, altın, gümüş gibi her türlü değerli madenler ve bu madenlerden yapılmış eşyalar, satılmak üzere alınmış ticari mallar, deve, sığır, koyun gibi ehil hayvanlar ile her türlü ekin ve meyvedir. (Bunlardan ekin ve meyve türünde olanlarının zekatını vermek için bir yıl geçmesi beklenmez, diğerleri için beklenir.)
Zekat hesabına girmeyen mallar ise oturulan ev, giyilen elbiseler, ev eşyaları, sanat aletleri, imalat makinaları ve satmak için bulundurulmayan şahsi kitaplardır. Kiraya verilmiş olan gayrimenkullerin zekatı asli değeri üstünden değil, ondan elde edilen kira gelirleri üzerinden hesaplanır.
Nisap miktarı mala sahip olan kişinin eğer borcu varsa, bu borç miktarını toplam değerden düşmesi gerekir. Hatta borçları sahip olduğu malların değerinden fazla ise, o kişinin zekat ödemesi gerekmez. Eğer kişinin alacağı varsa, bu alacaklar arasında tahsili kesin olanları zekat hesabına katmak gerekir. Tahsili şüpheli olanları ise dilerse hesaba katar, dilerse paranın eline geçmesini bekleyebilir.
Her türlü nakit, değerli maden ve ticari eşyanın zekat miktarı, bu malların değerinin 40'ta biri (% 2,5'u) kadardır. (Ehil hayvanların ve ekinlerin hesabı ise daha değişik oranlardadır.)
Zekat verilebilecek kişiler, Müslüman olan fakirler, düşkünler, borçlular ve İslami tebliğ görevi üstlendiği için kazanç getiren bir işte çalışamayanlardır. Gayrimüslimlere, eşlere (kadın kocasına, koca ise karısına), usûl ve furû'a (anne, baba, dede, nine veya çocuk, torun vs) zekat verilemez. Ayrıca her tür dernek, vakıf, cami, okul gibi tüzel kuruluşlara zekat verilemez.
Zekat öderken kalben zekat vermeye niyet etmek gerekir. Ancak fakire verirken (onu incitmemek için) bu paranın zekat olduğunu mutlaka söylemek gerekmez. (Hediye veya yardım diyerek verilebilir) Akrabalar içinde fakir olanlar varsa zekatın öncelikle bunlara verilmesi uygundur. Bir kere nisap miktarı mala sahip olup zekat ödeyen kişi, bu zenginliği devam ettiği sürece, sonraki yılların zekatını vermek için bir yıl beklemek zorunda değildir. Dilerse ve uygun kişiyi bulursa, bir yıl dolmadan da zekatını verebilir.
Eğer soruşturulup bir kimsenin fakir olduğuna inanılarak zekat verilir, daha sonra onun zengin biri olduğu anlaşılırsa, tekrar zekat vermek gerekmez. Ama böyle bir araştırma yapmadan zekat verilirse, aynı miktar parayı başka bir fakire tekrar vermek gerekir. Benzer durum bilmeden gayrimüslime verilen zekat için de geçerlidir.
Fıtır Sadakası (Fitre):
Zengin kişinin zekat dışında fitre de vermesi vaciptir. Ancak fitrenin niteliği ve miktarı, zekat hesabından ayrı özelliklere sahiptir. Fitrenin nisap hesabında zekata tabi olmayan eşyalar ve mallar da dikkate alındığı için, zekat vermekle yükümlü olmayan pek çok kişinin fitre vermek zorunda olabileceğini unutmamak gerekir.
Fitre Ramazan ayı içinde, en geç bayram namazından önce verilmek zorundadır. Fitre, aile fertlerinin her biri için ayrı ayrı verilir. Delilerin, buluğa ermemiş çocukların ve bayram namazından önce doğan bebeklerin fitrelerinin de velileri tarafından verilmesi gerekir. Bayrama kadar verilemeyen fitrelerin bayramda, hatta daha sonraki günlerde verilmesi de mümkündür, ama bu geciktirme fitredeki fazileti azaltır.
Fitrelerin mutlaka fakirlerin eline verilmesi gerekir. (Örneğin, evde fakirlere yemek yedirmek suretiyle fitre ödenmiş olmaz.) Bir kişinin fitresi bölünerek iki ayrı fakire verilemez. Ama birkaç kişinin fitresi, topluca tek bir fakire verilebilir. Her şahsın fitresinin (mümkünse) ayrı bir fakire verilmesi en uygun şekildir.
Fitre miktarı, kişinin gelir seviyesi ve sosyal yaşam standardına bağlı olarak buğday, arpa, kuru üzüm ve hurma üzerinden hesaplanır. (Fitre miktarları, her yıl müftülükler tarafından bu dört ölçü üzerinden açıklanmaktadır.) Herkes maddi gücü nispetinde bu ölçülerden en uygununu (mümkünse en yükseğini) temel alarak ödemesini yapar. Ancak, aile fertlerinin hepsi için aynı ölçünün temel alınmasına dikkat etmek gerekir.
ORUÇ
Oruç, fecir (imsak) vaktinden güneşin batımına kadar geçen süre içinde yeme, içme ve cinsel arzulardan uzak durmaktır. Akıllı ve buluğ çağına ermiş bütün Müslümanlara Ramazan ayı içinde oruç tutmak farzdır. Hastalar, yolcular ve aybaşı halindeki kadınlar sağlığa kavuştuktan veya eve geri döndükten sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.
Oruç tutmak için en azından kalp ile niyet edilmesi gerekir. (Ayrıca dil ile söylemek sünnettir.) Bir insanın Ramazan orucu için sahur yemeğine kalkması da bir nevi niyet anlamı taşır. Kaza, kefaret ve adak oruçları için ise mutlaka hem niyet etmeli, hem de hangi tür oruç tutulmak istendiği belirtilmelidir.
Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar, tutamadıkları her gün için fakirlere (fitre miktarınca) fidye verirler. Buna maddi gücü yetmeyen fakir yaşlılar ise tövbe edip affedilmelerini dilerler. Oruç borcu ile ölenlerin yakınları, eğer ölünün vasiyeti varsa, kalan maldan onun adına fidye vermek zorundadır. Eğer ölünün böyle bir vasiyet yoksa, yakınları fidye verip vermemekte serbesttir. Ölü adına kaza orucu tutmak doğru olmaz.
Orucu bozan şeyler :
Orucu bozan şeyler ikiye ayrılır: A) Hem kaza, hem de kefareti gerektiren şeyler:
1- Gıda sayılabilecek şeyleri yemek, içmek, sigara, afyon gibi keyif veren maddeleri kullanmak, ağza giren yağmuru kasten yutmak, kar ve dolu gibi maddeleri bilerek yemek.
2- Cinsi münasebette bulunmak (Bu durumda boşalıp boşalmamak önemli değildir).
Bunları oruçlu olduğunu bilerek, kasten yapan kişinin hem 1 gün kaza, hem de ara vermeksizin 60 gün ardarda kefaret orucu tutması gerekir.
B) Sadece kaza etmeyi gerektiren şeyler:
1- Çiğ pirinç, hamur, un ve bir defada çok miktarda tuz yemek (az tuz yenirse kefaret gerekir)
2- Pamuk, kağıt yemek, çakıl, taş, toprak gibi maddeleri yutmak,
3- Makata veya mesaneye ilaç vermek, genize gidecek şekilde buruna ilaç damlatmak, kulağa yağ damlatmak,
4- Ağıza alınan suyu veya ağıza giren yağmur, kar gibi maddeleri hata ile yutmak,
5- Unutarak bir şey yedikten sonra, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek,
6- İmsak vaktinin gelmediğini veya iftar zamanının geldiğini zannederek, yanılıp bir şey yemek,
7- Eşine dokunma, öpme suretiyle inzal olmak (boşalmak),
8- Kendi arzusu ile dışarıdaki sigara dumanını içine çekmek,
9- Kendi arzusu ile ağız dolusu kusmak,
10- Dişler arasında kalan nohut büyüklüğündeki kırıntıyı yutmak (daha küçük olan kırıntı orucu bozmaz),
11- Deri altına, kasa veya damara yapılan her türlü ilaç ve aşılar,
12- Sakız çiğneyip suyunu yutmak,
13- Ramazan orucu dışında kalan diğer oruçları kasten bozmak.
Bu şekilde bozulan oruçlarda, sadece bir gün kaza orucu tutmak gerekir.
Orucu Bozmayan Şeyler :
1- Unutarak bir şey yeyip içmek,
2- Çiçek aşısı gibi deri üzerinden yapılan aşılar,
3- Kan aldırmak (vücuda kan verilmesi ise orucu bozar ve kaza gerektirir),
4- Göze sürme çekmek veya ilaç damlatmak,
5- Kendiliğinden inzal olmak (boşalmak), cünüp olarak sabahlamak,
6- Banyo yaparken kulağa su kaçması,
7- Burundaki akıntıyı (sümüğü) boğaza çekip yutmak,
8- İstemeden ağza gelen kusmuğu yine istemeden geri yutmak,
9- Ağza tükürüğünü toplayıp yutmak (orucu bozmasa da mekruhtur),
10- Eşi ile öpüşmek,
11- Banyo yapmak (serinlemek amacıyla banyo yapılması mekruhtur),
12- Abdest alma gayesi dışında ağza su alıp çalkalamak.
Orucu bozmayan şeylerin yapılması kaza veya kefaret gerektirmez. Ancak bu sebeple orucun bozulduğunu zannederek yeyip içmek genelde kaza, bazen de kefaret gerektirir.
HAC
Maddi gücü yerinde olan Müslümanların ömürlerinde bir kere haccetmesi farzdır. Bu farz oluş, kişinin maddi gücü ilk elde edişi ile başlar. Sağlığı ve imkanı yerinde olmasına rağmen haccı sonraki yıllara erteleyen kişi günahkar olur. Haccın zamanı, Zilhicce ayının ilk on günüdür ve en geç Arefe günü Arafat'ta vakfe ile başlar. Kurban bayramı günlerinde şeytan taşlama, kurban kesme ve Kabe'nin tavafı ile devam edip biter. Bu zaman dışında Kabe'ye yapılacak ziyaretler "hac" değil, "umre" sayılır. (Hacca gideceklerin hac ile ilgili detaylı bilgileri İslam İlmihali kitaplarından öğrenmeleri gerekir. Çünkü duaları da içeren bu bilgileri öğrenmeden hacca gidilmesi, bir hoca nezaretinde bile olsa, pek çok zorluğu beraberinde getirmektedir.)