İslam'ı Yıkmak İçin İzlenen Yol
Kâfir batı, İslâm ahkâmıyla ilgisi olmayan ve küfür olan demokratik fikirleri için İslâm memleketlerinde nasıl bir pazar kurabildi?..
Bu sorunun cevabı şöyledir : İslâm'a ve Müslümanlara şiddetli düşmanlık yapan, İslâm'a ve Müslümanlara karşı ciğerlerini yıpratan buğz ve çirkin kini taşıyan kâfir Avrupa devletleri, --ki onlar hakkında Allah'ın şu sözü ne doğrudur:
"Gerçekten buğzları (kin ve düşmanlıkları) ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." (Ali İmran : 118)
İşte bu devletler, müslümanların gücünün sırrının İslâm olduğunu idrak ettikten sonra --çünkü, müslümanlardaki büyük kuvvetin kaynağı İslâm Akidesidir-- misyonerlik ve kültürel saldırıyla İslâm dünyasına saldırmak için cehennemî planlar çizmişlerdi. Bu saldırılarla kültürünü, fikirlerini --ki demokrasi de ondandır-- hadaretini (hayat hakkında mefhumlarını) ve hayata bakış açısını yaymaya çalıştılar. Müslümanları da bu şeylere davet etmeye başladılar. Ta ki, müslümanlar bunları kendi düşünceleri için esas olarak ve hayata bakış açısı olarak ittihaz etsinler. Böylece, bu fikirler müslümanları İslâm'dan saptırsın, onları onunla kayıtlı olmaktan, onun ahkâmını uygulamaya bağlılıktan uzaklaştırsın ki, Hilâfet Devleti olan İslâm Devleti'ni yok etme işi kolaylaşsın ve daha sonra da İslâm'ın ve ahkâmının uygulanması hayattan, devletten ve toplumdan tamamen uzaklaştırılıp yok edilsin. Böylece Müslümanlar, Avrupa'nın küfür fikirleri, düzenleri ve kanunlarını alsınlar ve İslâm yerine onları uygulamaya başlasınlar ve yürürlüğe koysunlar. Ta ki Müslümanlar İslâm'dan uzaklaşsınlar ve böylece onlar Müslümanlara hakim olma imkânı elde etsinler. Allah'u Teâlâ ne kadar doğru söylüyor :
"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudiler ve Hıristiyanlar senden razı olmazlar. De ki; Hidayet (doğru yol) Allah'ın hidayetidir (Allah'ın dini olan İslâm'dır). Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, senin için Allah, indinde sana ne bir dost ne de bir yardımcı olur." (Bakara : 120)
On dokuzuncu yüzyılın yarısında Osmanlı Devleti'nin son günlerinde Müslümanların fikrî ve siyasî gerilemesinin arttığı vakitte, o misyonerlik ve kültürel saldırılar daha da şiddetlenmiştir. Aynı vakitte kuvvetler dengesi, Avrupa devletleri lehine değişmişti. Çünkü, Avrupa'da fikrî ve endüstri devrimler gerçekleşti. İlmî, icat ve keşifler ortaya çıkartıldı. Bu sebeple, Avrupa yükselme ve ilerleme yolunda hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Halbuki Osmanlı Devleti, donukluk içerisinde kaldı ve her gün zaaf üstü zaafla karşılaşmaktaydı. Bu durum, batı hadareti (hayat hakkında mefhumların toplamı) fikirleri ve düzenlerinin Müslüman memleketlerine girmesine yol açtı.
Avrupa devletleri, İslâm beldelerine kültürel ve misyonerlik saldırılarında İslâm'ın şanını ve değerini aşağılamak, ahkâmını kötülemek, Müslümanların ona (İslâm'a) güvenini sarsmak, Müslümanları İslâm'dan nefret ettirmek için, İslâm'ı onların geri kalmalarının ve aşağıya doğru yuvarlanmalarının sebebi olarak göstermek, aynı zamanda da batıyı, hadaretini ve kültürünü de yüceltmek fikirlerinin ve demokratik düzeninin değerini yükseltmek, batı kanunları ve nizamlarını büyük gösterip övmek, üsluplarını benimsiyorlardı.
Yine batı devletleri bu saldırılarında, saptırma ve şaşırtma üsluplarına dayanıyorlardı. Nitekim (batı) kendi hadaret ve kültürünün, İslâm hadaretiyle çelişmediğini, çünkü batı hadaretinin İslâm'dan alındığı, batı kanun ve nizamlarının İslâm hükümleriyle çelişmediği yalan ve iftiralarıyla Müslümanları vehme (şüpheye) düşürdüler.
Demokrasi fikirlerine ve demokrasi düzenine İslâm sıfatını izafe ettiler. "Demokrasi ve demokratik fikirleri İslâm'a aykırı değildir, onunla çelişmez, tersine demokrasi İslâm'dandır. Çünkü o, şûranın ta kendisidir. O aynı anda marufu emretmek, münkeri nehyetmek ve idarecileri hesaba çekmektir." vb.. fikirleri Müslümanlar arasında yaydılar. İşte bu yalan ve saptırma iddialar, Müslümanları büyük şekilde etkiledi. Öyle ki, bu durum batı fikirleri ve hadaretinin Müslümanlara tahakküm etmesine yol açtı.
Yine bu durum, batıl kanun ve düzenlerinin bir kısmının Osmanlı Devleti'nin son günlerinde alınmasına ve Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra da batılı nizamlar ve kanunların çoğunun (Müslümanlar tarafından) alınmasına yol açtı.
Nitekim bu durum veya böyle yalan iddialar, kültürlü kesimi, siyaset adamlarını, hatta İslâm kültürünü taşıyanları ve İslâm Davetini yüklenenlerin bir kısmını dahi ve Müslümanların topluluklarını etkiledi.
Kültürlü kesime gelince; bunların çoğu batı kültüründen etkilendiler. Çünkü, ister batıda okuyanlardan olsun ister ise İslâm beldelerinde okuyanlardan olsun; onlar, batı kültürü esası üzerine kültür gördüler. Çünkü, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra beldelerinde eğitim ve öğretim programları batı felsefesi ve batının hayata bakış açısı esası üzerine konuldu. Hatta, bir çok kültürlü kişi, batı kültürünü güzel görmeye başladılar. Daha da ileri giderek ona adeta aşık olup onu meydana çıkartan Batıyı yüceltmeye başladılar. Bunun yanı sıra batı kültürüyle, kanunlarıyla ve nizamlarıyla çeliştiğinde İslâm kültürü ve ahkâmını çirkin görmeye başladılar. Üstelik onlar, İslâm'dan kâfir Avrupalıların nefret ettikleri gibi nefret etmeye, kâfir Avrupalıların İslâm'a saldırdıkları gibi onlar da, İslâm'a, kültürüne, ahkâmına ve nizamlarına alçak düşmanlıkla saldırmaya başladılar. Öyle ki, bu kültürlü kesim adeta batının hadareti, fikirleri ve düzenleri için ve İslâm'a, hadaretine, ahkâmına ve nizamlarına çatmak, onun değeri ve şanını düşürmek için batının birer propaganda hoparlörleri oldular...
Siyaset adamları ise; batıya ve nizamına tam teslim oldular. Kendilerini batıya tamamen bağladılar. Batıyı kendi bakışlarının kıblesi kıldılar. Ondan yardım isterler ve ona dayanırlar. Onun bakış açısı ile hareket ederler ve onun bakış açısına dayanarak konuşurlar. Kendi kendilerini batının kanunları ve nizamları için birer bekçiler ve batı çıkarlarını korumak entrikalarını yerine getirmek için ücretsiz (kendiliğinden boyun eğen) birer hizmetçiler kıldılar. Bu adamlar, Allah'a ve Resulü'ne düşmanlığı ilân ettiler. Siyasî İslâm'a daveti samimi olarak yüklenenlere karşı savaş açtılar. Hilâfetin kurulmasını ve Allah'ın indirdikleriyle hüküm etmenin tekrar gelmesini engellemek için bütün güçlerini kullanmaya başladılar. Allah, onları kahretsin! Ne kadar çok yalanlıyorlar ve iftira ediyorlar.!..
İslâm kültürünü taşıyanlara gelince; bunlar, İslâm'ı berrak bir şekilde anlamadıkları ve şerî ahkâmının haki katını idrak etmedikleri, batı kültürü, fikirleri ve nizamlarının gerçeğini de idrak etmedikleri, batı hadareti, fikirleri ve bakış açısının İslâm akidesiyle, ahkâmıyla, hadaretiyle ve bakış açısıyla ne kadar çeliştiğini idrak etmedikleri için bu duruma düştüler. (Demokratik fikirler ve demokratik düzen, kendilerini etkiledi.)
şöyle ki: İslâm'ı ve ahkâmını anlama konusunda Müslümanların zihinlerine şiddetli zaaflık meydana geldi ve İslâm Şeriatı'nı topluma uygulamakla ilgili anlayışta yanılma olduğu için bu duruma uğradılar. Bu nedenle İslâm, nasslarının taşımadığı manalarla tefsir edilmeye (açıklanmaya) başlandı. Hakim olan şartları İslâm ahkâmına uygun bir şekilde değiştirmek için değil de İslâm ahkâmı, hakim şartlara uydurulmak için tevil edilmeye başlandı. Öylesi kişiler, şeriattan bir senedi (dayanağı) olmayan veya senedi (dayanağı) zayıf olan hükümleri benimsediler. Bunu da; "Zamanın değişmesiyle ahkâmın değişmesi inkâr edilmez" diye ortaya attıkları yanlış kaideyi delil getirerek yaptılar.
İslâm'ın tevili herkesçe yapılmaya başlandı ki, her mezhebe, her fikre ve her ideolojiye uysun, velev ki İslâm ahkâmına ve bakış açısına aykırı olsa da.. Nitekim dediler ki; "Batı hadareti ve fikirleri, İslâm hadaretiyle ve ahkâmıyla hiç çelişmez. Çünkü, onlar İslâm hadaretinden alınmıştır." Ve yine dediler ki; "Yönetimle ilgili demokratik sistem ve ekonomiyle ilgili kapitalist sistem, İslâm ahkâmıyla çelişmez." Halbuki bu iki sistemin gerçeği, onların birer küfür sistemi olmalarıdır. Ve yine dediler ki; "Demokrasi İslâm'dan, genel hürriyetler de İslâm'dandır." Halbuki bunlar tamamen İslâm'la çelişmektedir.
Böylelikle tıp, eczacılık, mühendislik, kimya, ziraat ve sanayi ilimleri, trafik kuralları ve ulaşım sistemleri ve benzeri ilimleri, vb.. gibi İslâm'la çelişmediği müddetçe Müslümanlar için alınması caiz olan ilimler ile akait ve şerî ahkâmla alâkalı olan ve Müslümanlar için alınması caiz olmayan ilimler ve fikirler arasında karıştırma yaptılar. Zira, akideyle ve şerî ahkâmla ilgili fikirler ancak, Resullullah (S.A.V)'in beraberinde getirdiği Kitap, Sünnet; Kitabın ve Sünnettin gösterdiği şerî kıyas ve icmâ-ı sahabeden alınır. Bunların dışından hiç bir fikrin ve ahkâmın alınması caiz değildir.
İşte böylece kâfir batı; hadaretini, bakış açısını, demokratik sisteminin fikirlerini, ekonomik nizamının fikirlerini ve genel hürriyetlerle ilgili fikirlerini Müslümanların yaşadıkları memleketlerin piyasasına sürebildi.