Dinin Gerekliliği
Yapılan çok yönlü araştırmalar da göstermektedir ki, insanlığın yaratılışından günümüze kadar, dinden uzak toplumların varlığına şahit olunmamıştır. Din fikri insanla beraber var olmuş ve onunla birlikte yaşayacaktır. İnsan, fiziki ve ruhi yapısı itibariyle dine muhtaçtır. Fiziksel varlığının devamı için nasıl ki, yeme içmeye, giyime, korunmaya, barınmaya muhtaçtır; manevi varlığının devamı için de dini prensiplere muhtaçtır. Sadece maddi ihtiyaçlarını düşünen insanlar, hasta ve dengesiz tiplerdir, zayıf karakterli kimselerdir.
Dinlerin Tasnifi
Kur'an'a göre dinler üçe ayrılır.
1- Hak Din (İslam Dini)
2- Muharref Dinler
3- Batıl Dinler
Hak Din:
Hak din, Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen, hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelen hayat şeklidir. Bu din, yani hayat şekli; inancı, dünya görüşü, davranış ve eylem biçimini, Allah'a karşı görevleri, ibadet anlayışını, insanlara ve tüm yaratıklara karşı muameleyi, kanunları ve cezaları içermektedir. İşte, bütün peygamberlere Allah'ın gönderdiği din, İslam Dini'dir. Hak din, peygamberlere günün şartlarına göre şeriatları farklı olarak gelmiştir. Akide (inanç) ise, bütün peygamberlerde aynıdır.
Hak Dinin Genel Özellikleri Şunlardır:
- Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ eden ve nasıl uygulanacağını gösteren peygamberler vardır.
- Her peygamberin, ya da kendisine verilen suhuf (sayfalar - küçük kitap-) veya kitabı vardır. Ya da kendinden önceki peygambere inen henüz bozulmamış kitabın hükümlerini tatbik eder.
- Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahrete inanç vardır.
- Akla ve kesinliği ispatlanmış ilmi gelişmelere aykırı hiçbir şey yoktur.
Muharref Dinler
Muharref dinler, tahrif edilmiş, bozulmuş dinler demektir. Allah'ın gönderdiği İslam Dini'nin atmalar ve katmalarla değiştirilmiş şeklidir. Yahudilik ve Hıristiyanlık muharref dinlerdir.
Dinleri Bozmanın Amacı: İnsanlar zamanla Allah'ın yolundan sapmış, tatmin olmak bilmeyen arzu ve isteklerini gerçekleştirmek isteyince de, Allah2ın insanlar arasında dengeyi ve huzuru sağlamak için gönderdiği din, kendilerine mani olmuştur. Bu engeli ortadan kaldırmak için de iki seçenek vardır.
1- Allah düşüncesini ve inancını reddederek, Allah'a dayalı bir dini de ortadan kaldırmak.
2- Allah'ın gönderdiği dinin, kendi arzu ve istekleriyle çelişen, kendi çıkarlarına müsaade etmeyen kurallarını değiştirmek.
Din düşüncesinin reddedilmesi işlerine gelmeyen veya toptan reddetmenin mümkün olmadığını görenler, dinin işlerine gelmeyen yönlerini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmişlerdir. Böylece hem cahil ve gafil dindarların tepkisinden kurtulmuşlar, hem de değiştirdikleri bu dinleri kendi sömürü düzenlerine koltuk değneği yapmışlardır. Bu tip insanlar, zaman zaman dini merasim ve törenlere katılıp kendilerinin de dindar olduklarını, dine karşı olmadıklarını söyleyerek dindar ama cahil kesimin desteğini almaya çalışmışlardır. Kısaca, Allah'ın gönderdiği Hak Din'in bazıları tarafından kendi çıkarları doğrultusunda değiştirilip Allah'ın dini imiş gibi sunulduğu dinlere muharref dinler denir.
Batıl Dinler (Uydurma Dinler)
Batıl dinler, insanlar tarafından konulan hayat şekilleridir. Kanun ve kuralların Allah'a dayanmadığı sistem ve nizamların tümü bu gruptandır. Puta tapıcılık, Mecusilik, Budizm gibi hayat şekilleri, eski zamanlardan beri görülen batıl dinlerdir. Kapitalizm, komünizm, sosyalizm, materyalizm, faşizm, Kemalizm, laiklik gibi ideolojiler ve tüm beşeri düzenler günümüzdeki batıl dinlerdir.
Muharref (bozulmuş) dinleri anlatırken, vahye dayalı dinin, bir takım maddecilerin işine mani olduğu için, onların dini bozduklarını, değişikliğe uğrattıklarını görmüştük. Burada da aynı amaç söz konusudur. Uydurulan bu dinler, insanları ezip sömürmüşler, şımarıp büyüklenen ve şahsiyeti elinden alınıp köleleştirilen diye ikiye ayrılmıştır. Ama hep sömürülen, ezilen ve köleleştirilen kesim çoğunlukta olmuştur. Kısacası, bu dinler azınlıktaki grubun arzularını gerçekleştirip, onların heva ve heveslerini tatmin aracı olmuştur. (Adlarına çoğunluk ve çoğulculuk rejimleri denen demokrasi ve benzeri hayat şekillerinde de durum farklı değildir.)
İnsanlar, zulüm ve sömürünün farkına varıp patlama noktasına geldiklerinde, müstekbirler, insanlara yepyeni hayat şekilleri (dinleri) sunmuşlardır. Bu tiplerin ortak vasıfları İslam'a düşmanlık olduğundan, Hak Din'i tebliğ edenleri fitneci, fesatcı, düzeni bozan anarşistler olarak tanıtmaya çalışmışlar; kendilerini ise ıslah ediciler olarak göstermişlerdir. (Bkz. Bakara, 11-12 ve Mü'min,26)
Geçmişte olduğu gibi zamanımızda da insanlara yeni yeni dinler (ideolojiler) ileri sürülmüş, bu dinler belirli zamanlarda insanların hayatlarına hakim olmuştur. Fakat bu dinler, kendi bağlılarını bile mutlu edemediği, özgürlük, hak ve adalet veremediği gibi; insanların çoğunluğunu şeytanın ve bir avuç azınlığın kulu, kölesi yapmıştır.
Kuvvetlinin zayıfı ezmesine, sömürmesine dayanan bu uydurma dinler bu gün birer birer çökmekte, insanlık, yaratılışına uygun olan dini aramaktadır. Kapitalizme ve faşizme alternatif olarak ortaya çıkan komünizm ve sosyalizm gibi dinler (ki bunlar dinsizlik dinidir) 70 senede çökerek, kendi bağlıları tarafından tarihin çöplüğüne atılmışlardır. Bazıları, kendi elleriyle yaptıkları dinlerini yine kendi elleriyle yıkıp yeni yeni dinler edinmektedirler. Bir zamanlar elleriyle yaptıkları ve sonra taptıkları heykelleri, putları atacak çöplük arayan insanlar, kırdıkları putların yerine yenisini koymayı daha ne zamana kadar sürdürecektir?
Bir hayat şekli, bir dünya görüşü, bir yol, bir yaşam tarzı olarak ifade ettiğimiz şeyin en kısa adı "din" dir. Din kavramı, bütün bunları kuşatmaktadır. Herhangi bir toplumun, cemaatin veya bir ferdin dünya görüşü, gittiği yol ve yaşam tarzı Allah'ın hükümlerine göre belirleniyor, bu ilahi hükümlere göre şekil alıyor ise, bu toplum, bu cemaat veya bu fert İslam dini üzeredir.
İslam'ın hakim olduğu ülkede, İslam'ın sosyal ve ekonomik adaleti her şeyi kuşatır. Allah'ın razı olacağı dini, yani İslam'ı yaşayan toplumlarda, Allah'ın hükümleri karşısında herkes eşittir. Bu hükümlerden muaf tutulan, bu hükümler karşısında ayrıcalıklı veya dokunulmaz olan sınıflar yoktur.
Peki, bu eşitlikten bu adaletten, bu hükümlerden herkes memnun mudur? Elbette ki değildir! Dini otorite veya siyasi iktidar adına insanları ezmek, insanları sömürmek isteyen müstekbirler, bu durumdan hiç memnun olmazlar. Çünkü yürürlükte olan ilahi hükümlere göre insanları aldatmaları, insanları ezmeleri, insanları sömürmeleri mümkün değildir.
Bu durumda yapacakları iş, kendi çıkar ve menfaatlerine dokunan ilahi hükümleri te'vil veya tahrif etmek ve bununla da yetinmeyip, ilahi hükümleri rafa kaldırarak, insanların yaşam şeklini belirleyecek yeni hükümler, yeni kurallar koyup uygulamaktır.
İnsanların yaşam şeklini belirleyecek yeni hükümler, yeni kurallar koyup uygulamak! Bu ne demektir? Bu, en açık ifadesiyle yeni bir din ortaya koymaktır. Çünkü din gerçeği, insanların yaşam şeklini, hayat nizamını belirleyen hükümler manzumesi olduğundan; İslam'ın hükümlerini reddedip, bu ilahi hükümleri zıt hükümler koymak; İslam'ı beğenmeyip, İslam'ı reddedip, yeni bir din oluşturmaktır.
Tarihin her döneminde bunun açık örnekleriyle karşılaşıyoruz. Zaten Allah (c.c)'ın muayyen zamanlarda peygamberler göndermesinin nedeni de, insanların hak dinden sapmaları, hak dini tahrif etmeleri, dinlerini parçalara ayırmaları ve yeni yeni dinler türetmeleridir. Yoksa onlar kendilerine gönderilen hak din üzereyken, Allah (c.c.) "birazda bu dini yaşayın" diyerek, farklı farklı dinler göndermiş değildir!
İşte insanların, hak dini tahrif ederek veya parçalara ayırarak ya da hayat şeklini belirleyecek hükümler, kanunlar koyarak ortaya çıkardıkları bütün bu dinler, hak olan İslam gerçeğine göre batıl dinlerdir. Bunların adına bilimsel çevrelerce değişik izm'ler, değişik ideolojiler denilse de, İslam'a göre bunlar birer dindir; batıl dindir.
Fakat ne gariptir ki insanların çoğuna göre "din" denilince, her nedense sadece ahretle ilgili meseleleri dikkate alan, metafizik konularla alakalı görüşler akla gelmektedir. Nitekim kaynağı itibariyle semavi olan Yahudiliğe, Hıristiyanlığa veya İslam'a "din" dedikleri halde, değişik dünya görüşlerinin ve ideolojilerin de "din" olduğunu dikkatlerden kaçırmaktadırlar. İnsanlar için düşünce ve yaşantılarının temelini oluşturan her sistem, inanç veya felsefe din ismini almasa dahi, gerçekte birer dindir. Dolayısıyla dini olmayan hiç kimse yoktur. Çünkü herkesin bir hayat tarzı vardır. Biliyoruz ki her din bir hayat şekli, bir yaşam nizamıdır. Bu yaşam nizamının içinde ahretle ilgili boyut olduğu gibi, dünya ile ilgili boyutta bulunmaktadır. Hatta ve hatta dünyevi boyut, pratik düzlemde uhrevi boyuttan çok daha önce gelmektedir. Çünkü uhrevi boyuta yönelmek, meselenin dünyevi boyutu çözümlendikten, daha açık bir ifadeyle kişinin ayakları dünyada yere bastıktan sonra gerçekleşmektedir.
Din kavramının dünyadaki pratiğe önem veren bu genel tanımı dikkate alarak bir değerlendirme yapacak olursak; insanların hayat şeklini belirleyen her ideoloji, her izm, her dünya görüşü veya yaşam biçimi, Kur'an-ı Kerim'e göre birer dindir. Çünkü bütün bunlar dinin yapısında yer alan konulara müdahale etmekte, bu konularda doğru veya yanlış görüşler, hükümler ileri sürmektedirler. Bu ideolojilere "din" denilebilmesi için, kaynağı itibariyle ilahi veya beşeri olma şartı yoktur. Mesela Mekke'li müşrikler kendilerinin ilahi bir dine nispet etmemelerine rağmen, Kur'an-ı Kerim onların içinde bulunduğu hayat şekline ve onların tüm yönelişlerine "din" demektedir.
"De ki, ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun 1-6)
Nitekim aynı örnek Kur'an-ı Kerim'deki Yusuf (a.s) kıssasında da bulunmakta, Yusuf (a.s)'un yanında bulunduğu hükümdarın düzenine, yönetim hukukuna "din" denilmektedir.
"İşte biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (yoksa) hükümdarın dininde (hırsıza verilecek cezaya göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı." (Yusuf 76)
Fazlalaştırabileceğimiz bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Kur'an-ı Kerim'e göre yegane din İslam değildir.
"Allah katında din, hiç şüphesiz ki İslam'dır." (Al-i İmran 19) ayeti kerimesini ileri sürerek "Allah katında din İslam'dır. Öyleyse İslam'dan başka bütün yönelişler, bütün hayat şekilleri, bütün ideolojiler din değildir." Demek; bu ayeti, Kur'an-ı Kerim'e zıt yorumlamak demektir. Bu ayeti kerimeden anlamamız gereken gerçek; Allah katında geçerli ve makbul olan din, Allah katında hak olan din, sadece ve sadece İslam'dır.
Ahmed KALKAN - Müslüman'ın Akaidi